Demokrasiyi sandıktan ibaret zanneden bir cehalet söz konusu olunca, her türlü eleştiri düşmanlık ya da tarafgirlik olarak algılanıyor.

Hele hele yanlışlar doğrulardan çok daha fazla olmaya başlayınca, eleştirilere karşı anlamsız kalkanlar oluşturuluyor.

Son dönemde bu kalkanların en önemlilerinden biri “Savunma Sanayii”

Kim Ağzını açacak olsak, hemen “Yerli ve milli karşıtı” olarak lanse ediliyor, savunma sanayiimizin gelişmişliği ile ağızlar kapatılmaya çalışılıyor.

Elbette savunma sanayimizdeki gelişmeler ile gurur duyuyor, mutlu oluyor, daha da artmasını istiyoruz ama milleti salak yerine koyup abartmaya da gerek yok.

Türkiye’nin Savunma Sanayii İhracatı geçtiğimiz yıl rekor bir büyüme ile 4,3 milyar dolar oldu.

Bu otomotiv sanayimizin bir aylık ihracatının biraz üzerinde bir miktar.

Savunma sanayimizdeki yerlilik oranı iyimser bir ortalama ile yaklaşık yüzde 40’lar civarında olunca tüm bu satıştan elde ettiğimiz gelir, bir S400 bataryası almaya anca yetiyor.

Kötü mü?

Değil!

Ancak Birleşik Arap Emirlikleri’nin bile bizden daha fazla savunma sanayii ihracatı yaptığını da unutmayın.

Ayrıca savunma sanayii bir ülkenin kurtarıcısı olamaz.

Bunun en iyi örneği Sovyetler Birliği.

Sovyetler Birliği bugün Rusya’nın olduğu gibi, komünist rejim sırasında ve soğuk savaş döneminde de Dünya’nın en büyük iki savunma sanayi üreticisi ve ihracatçısından biriydi.

Sovyet Rejimi zaman zaman ABD’nin bile üzerinde bir silah satışı gerçekleştiriyordu.

Dünya’nın en gelişmiş silahlarını yapabilecek kapasiteye erişmişti.

En zor döneminde bile Dünya silah pazarının yaklaşık yüzde 30’una sahipti.

Üstelik de dışa bağımlılık oranı çok düşüktü.

Ancak bu güçlü savunma sanayii Sovyetler Birliği’nin ekonomik çöküşünü ve buna bağlı olarak siyasi yok oluşunu engelleyemedi.

Kötü ve verimsiz devlet yönetimi, kaynakların yanlış kullanımı, verimlilikten uzak ekonomi, devletin partileşmesi, partinin devlet haline dönüşmesinin yarattığı liyakatsiz hantal yapı, rekabetsizlik, parti tarafından oluşturulmuş oligarşik düzen, hukuksuzluk, eleştiriye kapalılık Sovyetler Birliği gibi hem doğal kaynak zenginliğine hem de sanayi gücüne sahip üstelik de müthiş bir eğitim ve kültür birikimine sahip bir devi çökertti.

Sonuçlarını ise hep birlikte yaşadık.

Rejim yıkıldı.

Sovyet Birliği parçalandı.

Ülkenin kaynakları bir grup oligarkın elinde kapışıldı.

Sosyal sonuçlarını ise en iyi bilenlerdeniz.

Kimi sanat, kimi tıp, kimi mühendislik eğitimi görmüş Rus kızları Türkiye’de ve başka ülkelerde pek de makbul olmayacak bir mesleği icra etmek zorunda kaldılar.

Onların anneleri ise evlerde hizmetçi oldular.

Dünya’nın en güzel isimlerinden biri olan “Natasha”  Tolstoy’un müthiş bir karakteri olmaktan çıkıp, ne yazık ki, Türkiye’de bir iş kolunun adı haline geldi.

Yani diyeceğim o ki, siz savunma sanayi falan diye ortalıkta dolaşır, 10 yıl sonraki akıbeti belirsiz bir otomobilin önüne yatarken, Pakistan’daki, ya da Arap dünyasındaki it kopuk “Türk kızları” falan demeye başladıysa ortada ciddi bir sorun var demektir.

Motoru, avionikleri, gövde malzemesi ve bilgisayarları ithal SİHA ile ya da pili Çin, motoru Alman, ekranları Güney Kore, dizaynı İtalyan otomobil ile “Namusu” kurtaramazsınız.

Savunma sanayii tabii ki, olsun ve gelişsin.

Ama her şeyinizi böyle bir dolmuşa bağlayamazsınız.

***

 

YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN