İkinci tura 6 gün kaldı. Herkes “Türkiye’nin kader seçimi” diyor. Hatta işi abartıp “Son seçim” diyenler bile var.

Hiç ama hiç katılmıyorum.

Türkiye’nin kaderi tek bir seçime bağlı değildir.

Çok önceden yapılmış, küçük küçük birçok seçime bağlıdır.

Bugün seçimde karşımıza çıkan tablo neden değildir, sonuçtur.

İli bir sonuç olmadığı da aşikardır.

Ama bazen hiç iyi görünmeyen tablolardan, çok iyi sonuçlar da çıkabilir.

Orta ya da uzun vadede.

Haftaya yapılacak seçimin sonucu bilmiyorum.

Zayıf olasılık gibi görünen Kemal Bey’in kazanması, güçlü olasılık gibi görünen ise Tayyip Bey’in kazanması.

Ben daha çok seçim sonrası Türkiye’yi neyin beklediği ile ilgileniyorum.

Çok açık söyleyeyim, kim kazanırsa kazansın Türkiye’yi Türkiye’de yaşayan insanları çok ama çok zor bir dönem bekliyor. Özellikle de ekonomik açıdan.

Seçim öncesi bol keseden dağıtılan EYT, maaş zamları, projeler ve depremler yüzünden bütçede çok ciddi bir sıkıntı oluşacağını görmek için alanınızın “Ekonomi” olmasına gerek yok.

İki ayrı iktidar olasılığının arasındaki tek fark, birinde ortaya çıkacak sorunların hangi yöntemle çözüleceği ve çözümün ne kadar zaman alacağı.

Seçimlerden sonra çok yüksek oranda yeni vergilerle karşı karşıya kalacağımız kesin gibi.

Buna emlak vergileri, ikinci konut vergileri, değerli konut vergileri gibi vergilerin yanı sıra, özellikle döviz kazançlarına yönelik ek vergiler kaçınılmaz gibi duruyor.

***

KKM Belası

Birisinin elinde patlayacağı kesin olan Kur Korumalı Mevduatlar sorunu kazananın belası olacak.

Buradaki kazançların iktidar tarafından ikili kur sistemine göz yumularak hatta oluşması destelenerek yani aslında gerçek kurdan uzak bir kur üzerinden ödeme yapılarak çözülecek gibi görünmeye başladı.

En önemli sıkıntılardan biri tasarrufların dövize ve altına kaçmış olması. Bankalardaki döviz hesaplarının düşük bir kurdan TL’ye çevrileceği dedikodusu birkaç yıldır pek yaygın ama kısa adede olacak gibi görünmüyor. Fakat çaresizlik neler yaptırır bilinmez.

Hele hele seçim yılında iktidar Rusya’ya olan doğalgaz ödemelerini bir yıl ötelemiş, Merkez Bankası’nın rezervlerini varmış gibi göstermek için körfezden karşılıksız kaynaklar getirmiş ve bu yıl bunları geri ödemek zorunda ise olacakları düşünmek bile tatsız.

İktidara yakın ekonomistler ve bakan yapmayı düşündükleri isimler bile “Faiz arttırılırsa ve gerekirse artışların sürdürülebileceği duygusu güçlendirilirse sorunlar çözülebilir” derken iktidar hala “Faiz indirimleri sürecek” diyorsa mevcut iktidarın sürmesi halinde, sorunların artarak süreceğini düşünmek de yanlış olmaz.

“Faiz indirimleri sürecek” demek iktidarın çok umut bağladığı Mehmet Şimşek’in gelmeyeceği ya da gelse bile sözünün dinlenmeyeceği anlamına gelir.

Bu da Türkiye’nin uzun sürecek ve iktidar değişmeden çözümlenemeyecek bir ekonomik çöküş dönemine gireceği anlamına gelir. Bir süredir baskı ile değer kaybı yavaşlatılan tutulan TL değeri tutulamaz hale gelecek ve TL’nin değer kaybı hızlanarak sürecek, enflasyon giderek artacak, halk giderek fakirleşecek, devlete kiraya verecek parası olanlar giderek daha yüksek gelir elde edecek demektir.

İktidar değişikliği halinde ise TL’nin değer kaybı bir müddet devam edecek ve ancak faiz indirimi ve yalan düşük faiz uygulaması durduğu için kısa zamanda gerçek kur oluşacak, dış kaynak girişi artacak, birkaç yıl içinde ekonomi normale dönecektir.

Her halükarda önümüzde çok ama çok zor bir dönem vardır.

Seçeneklerden biri “Kriz falan yok” diyerek krizi atlatmaya çalışmak.

Diğeri ise “Kriz var. Önlem de var” diyerek krizden çıkmaya çalışmaktır.

Birinde mevcut iktidar kendi hesabını ödemek zorundadır.

Diğerinde ise yiyen gittiği için yeni iktidar onların yediğinin hesabını ödeyecektir.

Muhalifler açısından teselli olabilecek olan ise hesabı yiyenin ödemesidir.

***

Oğan’ın tercihi çok da önemli değil

 

DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ