Yılmaz Özdil Sözcü Gazetesi bugünkü yazısı

Bu haberin fotoğrafı yok

Yılmaz Özdil Sözcü Gazetesi ndeki köşesinde bugün Mahya Işıklarını Yazdı

1839 yılının 1 temmuz sabahındayız.

Mevsim yaz.

Sabah erkenden yatağından kalkıyor ve evini terkediyor.

11 yaşında bir çocuk.

Evden kaçmasının nedeni, aşık olduğu kuzeni, Caroline.

Caroline bir arkadaşıyla sohbet sırasında, arkadaşının kolyesini görüyor ve çok beğeniyor…

– Nereden geldi bu kolye?

– Batı Hint Adaları’ndan.

– Ah, keşke benim de olsa.

Çocuk bu sohbeti duyuyor.

Ve karar veriyor.

Batı Hint Adaları’na gidip, aşık olduğu kuzenine o mercan kolyeden bir tane alıp gelecek!

Bu nedenle evden kaçıyor.

Limana doğru koşuyor.

Bir gemide miço olarak iş bulup, Batı Hint Adaları’na yola çıkıyor.

Annesi oğlunu yatağında göremeyince, evin etrafında da bulamayınca, feryat figan ediyor.

Babası öğreniyor ki, oğlu bir gemiyle kenti terketti.

Baba bir at arabasına atlıyor, geminin bir kaç saat sonra uğrayacağı limana gidiyor. Ve oğlunu gemiden alıp, evine geri getiriyor.

Annesi gözyaşları içinde, oğlum bunu bana neden yaptın?

Çocuk annesinin bu üzüntülü halini görünce, dayanamıyor, şu sözü veriyor: Anneciğim söz, bundan sonra sadece hayallerimde yolculuğa çıkacağım.

Çocuk iyi bir eğitim alsın diye Paris’e gönderiliyor, hukuk eğitimi alıyor.

Fakat, Victor Hugo’yla tanışıyor, Alexandre Dumas’yla, edebiyatçılarla tanışıyor…

Ve, 1893 yılında ilk kitabını çıkarıyor, “Balonla Beş Hafta.”

Bir yıl sonra “Dünyanın Merkezine Seyahat.”

Bir yıl sonra da üçüncü kitabı “Ay’a Yolculuk.”

Annesine verdiği sözü tutuyor çocuk…

Sadece hayallerinde yolculuk yapıyor.

Jules Verne…

Ünlü Fransız yazar Jules Verne’dir o çocuk.

Ve, Jules Verne 1883 yılında bir kitap daha kaleme alıyor, yine hayalinde yaptığı bir yolculuğu anlatıyor.

Kitabın adı “İnatçı Keraban Ağa.”

Bu kitap, mal almak için deniz yoluyla İstanbul’a gelen iki Rotterdamlı tüccarın öyküsünü anlatıyor.

Evet, İstanbul’da başlıyor…

İstanbul’a geliyorlar, Tophane’den malları alıp gemiye yüklüyorlar, yemek yiyecekler, fakat İstanbul’daki bütün lokantalar kapalı…

Neden?

Çünkü aylardan ramazan…

Eyvah diyor Hollandalı tüccarlar, aç kaldık, ne yapacağız?

Biri diyor ki ötekine, yahu burada Keraban Ağa diye bir Türk tüccar var, o bizim dilimizi Felemenkçeyi biliyor, onu bulalım, bize yemek ısmarlasın.

O yıllarda Tophane küçük bir yer, bütün tüccarlar orada.

Keraban Ağa’yı sandala binerken görüyorlar, sesleniyorlar.

Keraban Ağa görüyor dostlarını, Hollandalı dostlarım diyerek kucaklıyor ve diyor ki, dostlarım, ramazan ayındayız, oruçluyum, evim Boğaz’ın karşısında, Üsküdar’da, birazdan ezan okunacak, sandala binip evime gidiyordum, lütfen beni kırmayın, akşam yemeğinde bendesiniz, bizim geleneğimiz gereği, iftar sofrası herkese açıktır, lütfen benimle gelin.

devamı için Sözcü Gazetesi

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İstanbul'daki 6,2'lik depremin ardından Beylikdüzü Belediyesi, korku nedeniyle evlerine giremeyenler
Sıradaki Haber İstanbul’daki 6,2’lik deprem sonrası vatandaşlar parklarda kalmaya devam ediyor, Beylikdüzü’nde ise kapalı semt pazarı konaklama için hizmete açıldı.