SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı / Romatoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, 7 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü dolayısıyla bir basın toplantısı düzenleyerek, sürekli devam eden bel ağrılarının ciddiye alınması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Kısacık, Ankilozan Spondilit hastalığının toplumda ‘omurga’ ya da ‘kalça romatizması’ olarak tanındığını belirtirken, hastalığın özellikleri hakkında şunları ifade etti: “Ankilozan Spondilit; genetik kökenli, süreklilik arz eden ve ilerlediği zaman sakatlığa neden olabilen bir romatizma türüdür. Bu rahatsızlık genellikle 40 yaş altındaki bireylerde görülmeye başlar ve çoğu hasta, hastalık tanısını 20’li yaşlarında alır. Şikayetlerinin en belirgin olanı bel ve kalça çevresinde yoğunlaşan ağrılardır. Ancak bu, alışıldık bel ağrısıyla aynı değildir; özellikle gece saatlerinde artış gösterir ve sabaha karşı en yoğun haline ulaşır. İlgincidir ki, hareket ettikçe bu ağrı azalma eğilimindedir. Ek olarak, diz, ayak bileği ve topuk gibi eklemlerde de ağrı ve şişlik görülebilir. Bazı hastalar gözün ön kısmında iltihaplanma (Üveit) gibi sorunlarla da başvurduğunda dikkat edilmelidir.”
Tanının genellikle geç konulduğunu ifade eden Kısacık, bu durumu hastaların sakatlık yaşaması ve iş gücü kaybıyla ilişkilendirdiğini belirtti. “Geç tanı almış ve yıllar boyu acı çekmiş hastalarımın hikayelerini asla unutmuyorum. Tanı konulması genellikle iltihaplı bölgelerinin röntgen ya da manyetik rezonans görüntülemesi ile yapılır. Tedavi süreci ise her birey için özel olarak hazırlanır ve ilaç tedavilerinin yanı sıra yaşam tarzı değişikliklerini de kapsar.”
Tedavi sonrası hastalarının sık sık, “Hocam, tedaviden sonra neredeyse yeniden doğdum” şeklinde hislerini paylaştığını söyleyen Prof. Dr. Kısacık, erken tanının önemine işaret ederek, “Bu zorlu hastalıkla başa çıkmak mümkün, erken teşhis konulursa tedavi ile hastaların yaşam kalitesi önemli ölçüde artabilir” şeklinde konuştu.